Olumsuzluklara "Seni görünce farklılığımı anlıyorum" diye bakan bir fare... Her kayda değer hikayede olduğu gibi bu hikayede de nasıl yaşanması gerektiğine karşı çıkan bir kahraman var. Gerçek lezzetleri çöplerden ayırt eden bir kahraman. Büyük düşünürlerin acısı buydu belki de... İnsanlara gerçek hazların kendini gerçekleştirmenin yolunu göstermeye çalışmış olmaları karşısında insanların "çöp" yemekten zevk almalarını izlemek... Sahteliklere ve dış kalıplara, anlamsızlıklara ve geçici olanlara saplanmalarını izlemenin acısı... Sonsuz lezzet bileşimleri yanı başlarında dururken onların çöple beslenmelerini izlemenin acısı... Kusura bakmayın ama sürekli olarak "nedir bu hayat ve nasıl yaşanmalı ve neden böyle? diye sorguladığım için Hababam sınıfını bile izlesem bunları düşünüyorum...
Animasyondaki Paris manzaraları Before Sunseti hatırlattı bana - ki en sevdiğim filmdir-. Bu açıdan da ayrı bir güzellikti. En basit diyaloglar bile çok iyi ölçülüp tartılmış. Haria yazılmış. "Kimseyi hayal kırıklığına uğratmadım çünkü kimse benden bir şey beklemedi..." Ve harika bir söz daha: "Beni hayal ettiğin kadar özgürüm!" Nedense aklıma Tanrı ve yaradılış gayesi geldi... Tabi bu sadece benim yatmadan önce yıldızların ve dolunayın altında bölük içinde turlarken düşüneceğim bir şey. Burda paylaşacağım değil... Herkes lezzetli yemek istemez. Çoğu sadece karınını doymasını bekler zira...
Son olarak sevimsiz eleştirmeni Hıncal Uluç'un seslendirmesini çok isterdim...Çok gülmedim ama çok eğlendim...10/8 veriyorum... 26/12/2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder