Harika bir film… Daha önce izlemiştim ama bugün Türkmeneli TV’de rastlayınca bir kısmını izledim ve gece izlemek üzere karar aldım. Az önce bitti. Film müthiş eğlenceli… İlk olarak George Clooney’nin oyunculuğundan bahsetmek istiyorum. Bu tür romantik komedilere 2.sınıf muamelesi yapılmasını ve özürlü sakat depresif karakterleri oynayanlara ödül yağdırılmasına isyan ediyorum. Adam muhteşem oynamış. Rolle adeta bütünleşmiş. Hani bazı aktörler hep oynadıkları rolle hatırlanır falan ya… İşte bu rolle George Clooney eski hatıraları silecek bir oyun oynamış.Catherine Zeta-Jones’u seviyorum. Oyunculuğu güzel, kendisi daha güzel... Kadınlığının en güzel devrinde... No reservation filminde O’nu unuttuğumu anlamıştım. Ne kadar güzel bir kadın olduğunu ve ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu hatırladım. Bu filmde her sahnede aynı duruşu sergiledi. Hiç kopukluk olmadı. Tam bir konsantrasyon… Miles’ın her şeyden vazgeçtiği o sahneye kadar olan ikili karşılaşmalardaki iki tarafın kendinden emin ve ne istediğini bilen tavırları çok güzeldi. İkili tüm diyaloglar içine alan türdendi. Mahkemede Miles’ın Marylin’in sözleri ile konuşmaya girmesi ile başlayan Marylin’in Miles’ın cümlesi ile karşılık vermesi karşısındaki ifadesi gerçekten kayda değerdi… Diyorum ya film tam bir jest, mimik ve diyalog şov sundu. Hani birisi konuşurken araya girmek istediğinizi el hareketlerinizle falan belli edersiniz ki karşı taraf sözünü uygun bir yerde kessin ve siz araya girebilin… Şu Doyle denilen sözde yağ milyoneri konuşurken Miles’ın araya girmeye çalışırkenki hallerini lütfen izleyin. Ben resmen mest oldum. Ben bir filmi tekrar izliyorsam ya diyalogları çok güzeldir ya da jest ve mimikler çok iyidir. Bu film bu açılardan oldukça tatmin ediciydi.
Marylin yağ milyoneri ile evlenirken Miles’ın Massey anlaşmasını yırtılmasından ötürü duyduğu memnuniyete gülememek imkansız. Marylin’in gerçekten aşık olmadığını ve onunla parası için evlendiğini anladığı andı. Düşünsenize… Kadın adamla parası için evleniyor diye seviniyorsunuz… :D Bir de Vegas’a gelince insanların ahlaksızlaşması muhabbeti vardı. Çevrenin insanlar üzerindeki etkisi sanırım… Herkesin kumar oynadığı bir yerde kumar oynamak insana daha az “ahlaksızca” geliyor sanırım. Hep bu yüzden diyorum değer yargılarımızla kimseyi değerlendirmemeliyiz diye… En azından ben buna inanıyorum.
Son olarak Miles’ın avukatlara hitaben yaptığı konuşmaya değinmek istiyorum. Bana bu dünyanın nereye gittiği sorusunu sordurdu. Hukuk kurallarının ya da teknolojik gelişmelerin insanoğlunu ne hale getirdiğini düşündüm. Şimdi ben ne hukukçuyum ne de bir bilim adamıyım. Sadece gözlemleyen ve yaşayan bir insanım. İnsanlığın hiç de iyi bir yere gitmediğini görmek için bence bu yeterli. Ha bir de çok iyi bir yerlerden mi geldik ki sanki sorusu var ki o da ayrı bir mevzu… Miles’ın dediği "ufak bir sevgi kıvılcımı görsek bile onu hemen çıkarımız için söndürüyoruz" sözü bence sadece boşanma işlerinde geçerli olabilecek bir örnek değil. Tüm günlük yaşam tercihlerimizde bu kıvılcımın üzerini örtüyoruz bence. Ne bileyim yanlış anlaşılır ya da güçsüz görünürüz diye sevgiyle gülümseyecekken kendimizi tutuyoruz belki… Ya da ne bileyim, birilerini davranışından ötürü beğenmemize rağmen bunu söylemiyoruz… Ben aklımdan geçen iyi şeyleri paylaşmaya çalışıyorum. Geçenlerde otobüse erken bindiğimden oturmuştum. Kadının birisi karşıdan geliyordu. İtiraf edeyim çok yaşlı ya da bebekli kadın değilse çok fazla âdetim değildir yer falan vermek. Ama kadının yüzüne baktım ve çok yorgun göründü gözüme. Kadına “oturmak ister misiniz? Çok yorgun görünüyorsunuz” dediğimde teşekkür ederkenki ses tonunu duymalıydınız. Yani yer vermek mesele değil. Orda “yorgun görünüyorsunuz” tanımlaması kilitti bence. Dikkate alındığın ve değer verildiğinin bir ifadesiydi. Var ettiğimiz anda varoluyoruz. Ne bileyim… Bence hayatı böyle yaşamak lazım… Küçük şeyler anlamlı denilip duruyor ya… Bence anlamlı olan bu hisler… Ve bence bunlar hiç de küçük şeyler değil… 23/3/2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder