Benim için tüm zamanların en romantik ve duygusal filmidir bir bütün olarak. Rüzgar Gibi Geçti'nin son sahnesi gibi bir çok romantik film sahnesi hitini koruyacak olsa da Melekler Şehri özeldir benim için. Bir melek bile olsan kadının isteklerini karşılamadıktan sonra kadının gözünde anlamının olmadığının ispatıdır bir noktadan bakılınca.
Ölüm denilen şeye öylesine uzak ki insanlar. Bence varlığına bile inanmıyorlar. Öleceklerine inanmadan yaşamayı tercih ediyorlar. Belki de buna mecburlar. Nefs denilen şey sonsuz olma iddiasında ve bununla varlığını devam ettirebiliyor. Maggie Rice da bir şekilde bu hipnozdan bir an olsun çıkıyor ve ne kadar aciz olduğunu görüyor. Tüm yaşama gayesini kendince seçtiği kutsal hizmet çerçevesinde dizayn etmiş. İnsanların bedenlerinin iflas etmesini önlemek. Peki zamanı gelen her şey ölüyorsa ve bunun karşısında yapılabilecek bir şey yoksa varlığının ne anlamı kalıyor insanın? Yine kader konusu değil mi? Bir çokları için çözülmüş bir soru gibi görünse de bence üstü örtülmüş bir soru...Böylesi bir konuda dinsel izahlar olmadan varılabilecek bir yer yok.
Kadına dair aşk mevzusunda söylenmiş bu kadar çok şey, kurulmuş bu kadar güzel hayaller olmasına rağmen kadın ve erkek arasında böylesi bir aşkın (bence) yaşanmamış ve yaşanmayacak olmasını anlamak gerçekten zor. Ben insanoğlunun hayal ettiği gibi yaşadığına inanıyorum. Hayalleri iğrenç ve kötü olanlar iğrenç ve kötü bir hayat yaşıyor, güzel hayaller kurmayı becerenler güzel yaşıyor. Ama bence "güzel hayal" kavramı üzerinde durmalıyız. Ben hayal kurarken güzel bir kadın, iyi bir araba vs düşünmem. Bir his peşinde koşarım. Anlık bir bakışın yaşatacağı o hissi hayal ederim. Tertemiz ve anlamlı... İnsanı var eden... Melekler Şehrinde Maggie bunu Seth'de buluyor. Hatta bunu diğer doktor ile denemek istiyor. 5 dk "nothing but else" diyerek sadece onun ve kendisinin varolduğu bir an yaratmak istiyor. İçimizdeki boşluğu abuk subuk şeylerle (isteklerle vs) doldurmaktan bir an olsun vazgeçip bu boşluğu dinlemek nasıl olur acaba? Bir huzur mu? Paylaşım mı? Nedir yani? Bir şeyleri kelimelerle isimlendirmek o şeyin anlamını ve değerini yitirmesine mi yol açıyor acaba? Hisleri bazen tanımlamaya çalışmaktansa akışına bırakmak ve sadece onlara odaklanarak yaşamak gerekiyor bence.
Bu kadar güzel gülümseyen başka bir insan var mıdır bilmiyorum. Hiç bir konuda olmadığım gibi Meg Ryan konusunda da fanatik değilim. Ama bu kadın romantik filmler için yaratılmış. Öylesine müthiş jest ve mimikleri var ki... Ses tonu ile ördek ağzı ile şirinliği bir rüya gibi. Nicholas Cage bu filme çok da uygun gelmedi aslında bana.Ses tonu çok kötü. Bakışları çok donuk. İyi bir oyuncu olup olmadığı bile tartışılır bence.
10/10 luk bir film benim için. 22/5/2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder