
IMDB
» A Good Year (2006) | |
![]() | Directed by: Ridley Scott Genre: Comedy,Drama,Romance Tagline: Everything matures... eventually. User Rating: 6.7/10 ![]() ![]() Runtime: 118 min / Canada:118 min Awards: 2 nominations Cast (first 5): Freddie Highmore, Albert Finney, Abbie Cornish, Russell Crowe, Rafe Spall IMDB: http://imdb.com/title/tt0401445/ |
Kaybolan bir masumiyet ve geçmişin mutlu anıları... Hani derler ya insanın yediği kazıklar veya yaptığı hataların toplamıdır tecrübe diye… Bunun doğruluğu bir tarafa, hiç mi hiç sevmiyorum bunu… Bir şekilde kötü veya çirkin olan şeyler sanki tecrübe kelimesi ile güzelleştiriliyor. Bilemiyorum… Hayat böyle olmamalı diye düşünüyorum. Tamam, sonuçta olması gereken denilen şey kişiden kişiye değişen ve belli ölçülerde çok da fazla anlam ifade etmeyen bir şey ama insanoğlunun git gide içindeki o saflığı kaybetmesini kabul edemiyorum. İçimdeki çocuğu hep yaşatmakla iftihar etmişimdir. Belki de mutluluklarımın ve kızgınlıklarımın yüksek ateşte yaşanmasının sebebi de budur. Ama çocukluğuma bir şekilde olgun bir bakış kattığımı da düşünüyorum. Yani her ne kadar mutluyken veya kızgınken kendimden geçercesine yaşasam da bu duyguları kendimi içerden denetleyen, gözleyen ve farkında olan bir bilinç yarattım. Aslında yaratmadım. Herkeste olan bu şeye odaklanarak farkında olmaya çalıştım…
Max’ın o araziyi satmamasını istediniz mi? Ben istedim. Neden peki? Neden o araziyi satmamasını ve belki de başına geçip hayatını orda tamamlamasını istedik? Daha fazla para için mantıklı çözüm satmak ve şehir hayatını yaşamakken neden bunu istedik? Kendi içimizdeki o masumiyeti bir şekilde simgeleştirdik mi acaba? Max’ın o araziyi satması kendi hayallerimizden de vazgeçmemiz ya da kaybolan masumiyetimizin yüzümüze vurulması mı olacaktı? Her gün nasıl yaşadığımızı ve neler istediğimizi düşünelim. Daha fazla para ya da daha rahat bir yaşam… Bunların alternatifi ne olabilir? Soruyorum ve susuyorum…
Ben özgürlük kavramının kendi başına sergüzeşt bir yaşam ile ne bileyim Everest’in tepesine tırmanmakla falan tanımlanmaması gerektiğini, gerçekten özgür olan bir insanın ofisinde çalışırken beyninde ve hissiyatında yaşanabilecek bir şey olarak tanımlanması gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden Max’ın belki de kendi hayatına döndükten sonra hala değiştirebileceği bir şeyler olduğunu, Fransa’ya dönmese de yeniden hayatına anlam katabileceğini düşündüm. Sonuçta bağ evi bir simge olmalıydı.
Filmin sonunda güzel bir mesaj da vardı aslında. Belki de bir nebze olsun gerçekçilik katılmak istenmişti yazılan senaryoya… Kurulan hayalin zamanla sıkacağı ve artık zevk vermeyeceği söylendi. Hani insana ıstırap veren 2 şey varmış. Birisi sahip olamadıklarının verdiği acı, diğeri sahip olduklarının zamanla verdiği can sıkıntısı… Her gününü ilk günmüş gibi yaşayabilmek bence güzel olurdu, her günün son gününmüş gibi yaşama tavsiyelerine inat…
Russell Crowe bence romantik filmlerin adamı değil. İyi bir oyuncu olduğuna şüphem yok. Ama nedense sırıtıyor benim açımdan. Fanny ise filmde dile getirildiği gibi bir rüya gibiydi. Mekânlar çok iyidi. Havuz kenarındaki boş bardak vs güzel simgelerdi… 7/10 28/5/2007
Max’ın o araziyi satmamasını istediniz mi? Ben istedim. Neden peki? Neden o araziyi satmamasını ve belki de başına geçip hayatını orda tamamlamasını istedik? Daha fazla para için mantıklı çözüm satmak ve şehir hayatını yaşamakken neden bunu istedik? Kendi içimizdeki o masumiyeti bir şekilde simgeleştirdik mi acaba? Max’ın o araziyi satması kendi hayallerimizden de vazgeçmemiz ya da kaybolan masumiyetimizin yüzümüze vurulması mı olacaktı? Her gün nasıl yaşadığımızı ve neler istediğimizi düşünelim. Daha fazla para ya da daha rahat bir yaşam… Bunların alternatifi ne olabilir? Soruyorum ve susuyorum…
Ben özgürlük kavramının kendi başına sergüzeşt bir yaşam ile ne bileyim Everest’in tepesine tırmanmakla falan tanımlanmaması gerektiğini, gerçekten özgür olan bir insanın ofisinde çalışırken beyninde ve hissiyatında yaşanabilecek bir şey olarak tanımlanması gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden Max’ın belki de kendi hayatına döndükten sonra hala değiştirebileceği bir şeyler olduğunu, Fransa’ya dönmese de yeniden hayatına anlam katabileceğini düşündüm. Sonuçta bağ evi bir simge olmalıydı.
Filmin sonunda güzel bir mesaj da vardı aslında. Belki de bir nebze olsun gerçekçilik katılmak istenmişti yazılan senaryoya… Kurulan hayalin zamanla sıkacağı ve artık zevk vermeyeceği söylendi. Hani insana ıstırap veren 2 şey varmış. Birisi sahip olamadıklarının verdiği acı, diğeri sahip olduklarının zamanla verdiği can sıkıntısı… Her gününü ilk günmüş gibi yaşayabilmek bence güzel olurdu, her günün son gününmüş gibi yaşama tavsiyelerine inat…
Russell Crowe bence romantik filmlerin adamı değil. İyi bir oyuncu olduğuna şüphem yok. Ama nedense sırıtıyor benim açımdan. Fanny ise filmde dile getirildiği gibi bir rüya gibiydi. Mekânlar çok iyidi. Havuz kenarındaki boş bardak vs güzel simgelerdi… 7/10 28/5/2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder