25 Eylül 2018 Salı

Filmler

Requiem For A Dream'in final sahnesinde efsanevi müzikle tüylerin diken diken olur. Donnie Darko  yarattığı müthiş atmosferle seni içine alır ve tuhaf bir boyuta geçersin. İzafiyetin ne olduğunu Before Sunset'i izledikten sonra anlarsın. 10-15 dk gibi bir süre geçtiğini düşünürken aslında 1 küsür saattir filmi izlemektesindir ve filmin sonu gelmiştir. Bazen kendini Moria madenlerinde Gandalf düşerken Frodo'nun "Gandaaaallllff!!!" diye bağırdığı gibi bağırırken bulursun. Bazen Matrix 3'te makina şehrinde mimarın Neo'ya "What do you want?" dediği sahneyi canlandırırsın. The Man From earth filmini sadece şok edici şömine önü konuşması sonunda knock-out eden "Sizce ben kimim? Onlara seçim şansı verdi.Size de veriyorum." sahnesi için baştan sona izlersin. Ve başka başka sahneler...


Peki bütün bunlarla ne yaparsın? Paylaşabilir misin? Hayır. Filmleri sevenler vardır. Senin etkilendiğin ve önemsediğin şekilde önemseyenler de vardır elbette bir yerlerde. Ama mesele filmlerin önemsenmesi benzer beğenilere sahip olunması falan da değil. Mesele şu hayatın nasıl yaşanabileceğine dair fikir sahibi olma meselesi. Mesele günlük hayatın ötesinde hislerde yaşadığın o içsel hayatla ilgili. Ne bileyim Frodo'nun Gandalf diye bağırışındaki o çaresizliği ve özlemi eşleştirdiğin bir yer var hayatında demek ki. Before Sunset'in hipnotize etmesinin nedeni belki de "evet işte bu. Kadın ve erkek arasındaki iletişim böyle olmalı" dediğin içindir. Ve bunu görsel olarak görmek seni senden almıştır. Bilemiyorum ifade etmesi gerçekten çok zor. Kaynağı mantıktan beslenmeyen bir olguyu kelimelerle ifade etme çabası hepsi.Yaşanmamış ama hissedilmiş gözle görülmeyen bir hayatı anlamlandırma çabaları. Bilemiyorum...Yalnızlığı terketmekten belki de bu yüzden çok korkuyorum için için. Şu an hissettiklerimi hissedemezsem diyorum bilinç altımda. Surrogates filmindeki gibi sadece bir suret mi olurum?

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Çok fazla düşünce var son zamanlarda kafamda. Herhangi bir şeyle ilgilenmediğim anda beynime doluşuyorlar. Kendimi bildim bileli bu böyleydi aslında. Sadece zaman zaman azalıyor kayboluyor sonra böyle şiddetli şekilde geri dönüyordu. Hayata ve insanlara dair cümleler dolanıyor kafamda. Tahliller, varsayımlar ve neden böyle sorularına cevaplar. Çok daha huzurlu uyuyorum böyle zamanlarda. Müthiş zor oluyor sabahları uyanması. Bırakamıyorum o huzuru. 
Başıma gelen 'kötü' şeylerin sebebi olarak bir şeyleri yanlış yapmış olma ya da daha güzel şeyler için hazırlık olması gibi anlamsız saptamalardan vazgeçirmeye çalışıyorum kendimi. Hayat bir şekilde benim kontrolüm dışında yaşanıyor. Bana yansıyan tarafını 'demek böyle olması gerekiyordu' veya 'şöyle yaptığın, düşündüğün için böyle oldu' gibi hiçbir yere varmayan hiçbir amaca hizmet etmeyen yorumlarla anlamlandırmak istemiyorum. Sadece böyle yaşanıyor. Olan sadece oluyor. 
Bunun kadercilikle veya hayatının sorumluğunun almaktan kaçınmakla ilgisi falan yok. Mesele yaşam tercihlerini yaparken hangi güdünün seni yönlendirdiği ve ortaya çıkan sonucu senin nasıl değerlendirdiğin. Kendini nasıl tanımladığın.
Az önce izlediğim Sense8'de müthiş bir cümle geçti bununla ilgili. "Seçimi yapan bizler miyiz yoksa yaptığımız seçimler mi bizi biz yapıyor?" Bence bir şekilde seçimi yapıyoruz. Her yaptığımız seçim bizi biz yapıyor. Farklı şartlarda farklı ortamlarda farklı insanlarla farklı hayat tercihleri ortaya koyuyoruz.  Geçmişe baktığımızda yaptıklarımız yapmadıklarımız düşündüklerimiz hissettiklerimiz şu an kedimizi nasıl değerlendirdiğimizin kriterleri oluyor.
Mesela yalnız kalmak benim için bir kader mi yoksa bir tercih mi? Bir önemi yok.  Geriye dönüp baktığımda veya şu an ne istediğimi kendime sorduğumda şu an ortaya çıkan yalnızlık sonucu beni rahatsız etmiyor. Bunu değiştirmek için bir istek duymuyorum. Daha iyisi daha farklısı olabilir miydi diye sormuyorum bile artık. 

8 Temmuz 2018 Pazar

Belki de her şey ne yaşadığın ile ilgilidir. Tüm değer yargıların ve hayata dair beklentilerin o ana kadar ne yaşadığınla ilgilidir. 
Halinden memnun olduğunu ifade edenlere karşı çok fazla kullandığım bir tabir var. "Öksüz çocuğa sormuşlar -Tavuğun en  çok neresini seversin? O da -kanadının ucu demiş. Başka yerini yememiş ki." 
Sürekli ekler aldığım bir pastane var. Çalışanları müthiş nazik olan... Geçen gün gittiğimde çalışanın birisinin davranış şekli beni rahatsız etti. Sonradan düşününce adamın tarzında herhangi bir sorun olmadığını anladım. Sorun bendeydi. Daha önce bana Sultan Süleyman gibi hissettiren davranışın bir tık altı olunca sanki kötü davranılmış gibi hissetmiştim. 
Alın size bir değer verme sorunu. Daha önce yaşanan güzellikler şimdi yaşanan 'normal' yaşantıyı katlanılmaz kılabiliyor demek ki. Ve bazen de tam tersi. Geçmişte yaşanan acılar bugün yaşanan vasat yaşantıyı muhteşem gösterebiliyor. 

 Dua ediyorsanız eksik olmaması gereken bir dua:
 -Bana, yaşadığım güzellikleri yaşarken anlama bilgeliği ver.

3 Temmuz 2018 Salı

Hiçbir sosyal medya hesabımı hiçbir dönemde dondurmadım. 2001 yılından bugüne forum üyeliklerinde ismimi doğru yazdım ve profilimi yazdıklarımı gizlemedim. Gizem yaratma çabasında olmadım. Söylemek istediklerimi aklımdan geçtiği şekliyle olduğu gibi söyledim. Söylemek istemediklerimi söylemek istemediğimi ifade ettim. Öfkelendiğim yada kırıldığım zamanlarda insanlarla irtibatı anında kestim. Benimle irtibatı kesenlerle irtibat kurma çabasında olmadım. Bununla ilgili bir pişmanlık yaşamadım. Hoşlanmadığım insanlarla işime yarar veya bana zarar verir belki diye sahte samimiyet kurmadım. Mesafeli davrandım. 
Duygularını saklayamayan birisi olmaktan hep gurur duydum. 
Size her zaman doğrusunu yaptığımı söyleyemem belki, ama size her zaman dürüst davranmaya çalıştığımı söyleyebilirim.

19 Haziran 2018 Salı

Anlamak

Anlayamadık ya bütün olup biteni bu yüzden sürekli daha fazlasını istiyoruz. Hani öyle bir an durup şu an ne yaşıyorum ne hissediyorum diye soramıyoruz. Kalamıyoruz o anda. Geçmişi sorguluyoruz yada. Neydi yaşanan? Ne hissetmiştim? Sonra daha da ileri giderek ne hissetmeliydim diyorum. Mutluyken daha da uzatmalıydım o anı. Acaba farkında mıydım mutluluğun ve huzurun? Anlamsızlığın ve rutinin içinde mi kaybolmam gerekiyordu anlamak için?

Anlamak... 

Belki de sadece şu anın anlamsızlığından kaçmak için geçmiş yaşamları yüceltiyorumdur. Ortaokul dönemim Denizli'de geçti. Evden bakkala yürüdüğüm bir resim geliyor zaman zaman aklıma. Gerçek miydi, yoksa gördüğüm güçlü rüyalardan birisi mi bilemiyorum. Mutlu yada huzurlu değildim. Mutsuz yada huzursuz değildim. Sadece yürüyordum bakkala doğru. Boş muydu sokaklar yada herkesin beni bir şekilde izlediğini kafamda kurduğum bir durum muydu hatırlamıyorum. Sadece yürüyorum evden bakkala doğru. Evden çok uzak değilim. Bakkala da yakın değilim. Böyle resimler var aklımda. Üniversiteden var. ilkokula bile başlamadığım zamanların öncesinden var. Belki de gerçekten varolduğum anlardır bunlar diyorum. Hiçbir kritik veya çarpıcı önemi olmayan sadece zaman zaman aklıma gelen anlar. Bir döngü halinde yaşıyorum kafamda bazen bu anları. Çoğunlukla hafif uykulu olduğum zamanlarda. Neydi o anlarda yaşanan? Neden 38 yaşımda dahi aklıma geliyor? Neden bana bir ürperti ile birlikte huzur veriyor o anları düşünmek? Bilemiyorum...

Benim hissettiğim şekilde huzuru hissediyor mu diğer insanlar merak ediyorum? Yokolabiliyorlar mı o duygu ile birlikte o an için? Nedenini ve nasılını bile anlamadan...   Tamamen kontrol dışı şekilde...

Yoruldum ve sıkıldım

Ben bu hayata dair yıllarca okudum, düşündüm, yazdım. Düşüncelerim, çıkarımlarım muhteşem ya da tartışmaz en doğru falan değildi. Sadece...