İletişim ihtiyacımı minimuma indirdim. Emekli olunca veya ne bileyim bir şeyler olur da temel ihtiyaçlarımı çalışmadan karşılayacak kadar gelirim olursa her şeyden uzaklaşıp nerede yaşayabilirim diye araştırma bile yaptım. Ekinlik diye bir ada bile varmış. Deniz olması şart. Evimden güneşin hem doğuşunu hem de batışını görebilmeliyim. Bunlar olmazsa olmazlar. Kalabalık olup olmaması çok önemli değil. Ama istersem bir metropole de ulaşabilmeliyim. Seçeneklerim olmasını hala istiyorum maalesef. Bu sorunu çözmek için zaman lazım.
İletişim ihtiyacının azalması hayata dair sorulması gereken soruları da etkiliyor. "Bu hayatı nasıl yaşamalı" dediğin zaman cevabın büyük bölümünü "diğerleri" ile olan ilişkin kaplayacaktır. Bir şeyler başarmış olmak, adından söz ettirmek, etki etmiş olmak türünden şeylerin de anlamsız olduğuna hükmetmişssen geriye ne kalıyor? Asıl sorun bu. 34 yaşından itibaren ne bileyim hayatımın kalan 25-30 yılını Ekinlik adasında film, dizi izleyerek, müzik dinleyerek, Candy Crush oynayarak, rüzgarda gözünü kapatıp ürpererek, yağmurda dolaşarak, bir gün boyunca hiç uyumamanın verdiği o tuhaf ruh haliyle günü geçirerek yaşayabilir miyim? Böyle yaparsam sonuç ne olur? Hayatı önemsemediğimi göstermiş mi olurum? "Vay be! Adama bak. Hayatı çözmüş!" mü olurum. Rüya içinde rüya gördüm dün. Rüyamda o müthiş huzuru yakaladığım durumu rüyamda gördüğümü gördüm. Farklı bir durumdu zira o huzurun etkisi daha azdı. Zaten rüyada olduğumu bu yüzden kavradım. Daha fazlası olmalıydı.
Rahatın ve huzurun kaybedilme ihtimali o durumun değerini bilmemizi sağlar diye bir görüş var ya, bence ölüme gerçek anlamıyla inanan biri olarak buna ihtiyacım yok. Ya da tam tersi bir şeylerin daha iyi olabilme ihtimali eldekinin kıymetini törpülememeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder