Gittikçe sığlaşan bir insan yapısı içindeyiz. Filmlere bakın. Süper kahraman, zombi, fantastik filmlere... Düşünmek hissetmek istemiyor artık insanlar. Görsellik istiyorlar. Hareket istiyorlar. Herşey gibi zamanı da tüketmek...Ve hayatlarının ne kadar sığ olduğunun üzerini örtmek için de biraz şaşırmak istiyorlar. Hani sonu bilinmez her filme başyapıt muamelesi yapıyorlar ya. Hah işte. Tam olarak nedeni bu bence.
Romantik komedi diye bir tarzın kalmaması da içi boş tercihlerle alakalı. Bu tarz filmlerde kendinizi kalbi kırılan ya da mutlu olan kişiyle özdeşleştirebilirdiniz. Zira kurgu, hikaye, oyunculuk, diyaloglar hepsi insan üzerineydi. Duygular üzerineydi. Empati kurabilirdik. Hani esasoğlanla esaskızın kalbi kırılır. İkisi de harika bir müzik eşliğinde yolda yürürler, pencereden yağan yağmuru izlerler vs... Bilemiyorum belki de insanoğlu hissedemeyeceği duyguların varlığını bilmek istemiyordur. Hayatının ne kadar da sığ olduğunu bu şekilde yüzüne vurulmasına katlanamıyordur. Belki bu nedenle hızlı kamera ve sahne geçişleri olan filmleri tercih ediyorlardır. Düşünsene böyle bir his var. Böyle bir hayal var. Biraz denersin belki biraz yaşayabilirsin ama bilirsin ki, o var. Bilemiyorum. Hayat böyle olmamalı.
Romantik komedi diye bir tarzın kalmaması da içi boş tercihlerle alakalı. Bu tarz filmlerde kendinizi kalbi kırılan ya da mutlu olan kişiyle özdeşleştirebilirdiniz. Zira kurgu, hikaye, oyunculuk, diyaloglar hepsi insan üzerineydi. Duygular üzerineydi. Empati kurabilirdik. Hani esasoğlanla esaskızın kalbi kırılır. İkisi de harika bir müzik eşliğinde yolda yürürler, pencereden yağan yağmuru izlerler vs... Bilemiyorum belki de insanoğlu hissedemeyeceği duyguların varlığını bilmek istemiyordur. Hayatının ne kadar da sığ olduğunu bu şekilde yüzüne vurulmasına katlanamıyordur. Belki bu nedenle hızlı kamera ve sahne geçişleri olan filmleri tercih ediyorlardır. Düşünsene böyle bir his var. Böyle bir hayal var. Biraz denersin belki biraz yaşayabilirsin ama bilirsin ki, o var. Bilemiyorum. Hayat böyle olmamalı.
Dünyanın belki de en ünlü romanı Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sıdır. Bu kitap sadece sadece bir insanın iç dünyasını anlatmaktadır. Geçenlerde bir "kitap" gördüm. İnstagram, twitter vs "aforizmaları" ve tespitleri sadece birer cümle ile her sayfada yer alıyor. Ve müthiş satıyor. Öyle inanıyorum ki, Suç ve Ceza bugün yazılsaydı satın alacak insan bulamayabilirdi. Şu an itibariyle 35-45 yaş arasındaki bizlerin tam bir geçiş nesli olduğumuza inanıyorum. İnsanlıktaki bu değişimi en iyi hisseden ve gözlemleyebilen bizleriz. Bizden önceki nesilden okuyup, düşünüp, yazanlar bunları bir şekilde paylaştıklarında karşılık bulabiliyorlardı. Ama şimdiki nesil her şeyi kafasında çözmüş. Ne yapması nasıl yaşaması gerektiği konusunda kesin hükümleri var. Hiçbir şeyi derinlemesine düşünmemek büyük bir meziyet onlar için. Ne bileyim benim için düşünmemek sorgulamamak büyük bir lükstü. Hani öyle beyinsiz şekilde yaşayabilmek falan. Bu nesil bunu başarmış. Tek fark şu: Onlar bunu bir seçim olarak yapmıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder