16 Mayıs 2019 Perşembe

Yoruldum ve sıkıldım


Ben bu hayata dair yıllarca okudum, düşündüm, yazdım. Düşüncelerim, çıkarımlarım muhteşem ya da tartışmaz en doğru falan değildi. Sadece günlük hayatın içinde kendimle kaldığım her anda önemsediğim şeylerdi. Bunları düşündükçe anlam kazandım. Hissettiklerimi kelimelere aktarabildiğimce varoldum bu hayatta... İnsanların çok büyük çoğunluğuyla anlaşamadığımız nokta burası. Ben evlenmediğim için yalnız kaldığım için bir anlamda benim için üzülmeleri...Ben 39 yaşıma kadar hemen her gün kafamda hayata dair cümleler uçuşurken çok büyük ihtimalle bunları umursamayacak biri ile aynı evde yaşamak bana ve o kişiye nasıl daha iyi gelebilir ki? Düşünsene bir filmde duyduğum bir cümle üzerine dakikalarca düşünürken karşındaki insan "beni iş yerinde neden aramadın? Annemler haftaya bize gelsin mi? Ne oldu sustun?" ekseninde yaşıyor hayatı? Ne ben onun önemsediği şeyleri önemseyeceğim. Ne de o benim önemsediğim şeyleri...14 yıldır yalnız yaşıyorum. Eve her geldiğimde o sessizlik içinde derin bir huzur bulmadığım tek bir gün dahi olmadı. Telefonumu kapatabiliyorum. Kapı çalsa umursamadan yerimden bile kalkmayabiliyorum. Akşam 6 ile 8 arası uyuyup gece 5e kadar oturabiliyorum. Özgürlük JJR'ın da dediği gibi "her istediğini yapmak değil. İstemediklerini yapmamak." Ben istemediğim şeyleri yapmıyorum.  

İstemekten yoruldum. Seçeneklerim olmasından yoruldum. Bu hayatın tepeden bir bakış açısıyla ne kadar da anlamsız ve  geçici olduğunu bilerek, bu biliş üzerine saçma sapan istekler ve seçenekler yüzünden huzursuz ve mutsuz olmaktan kendini alıkoyamıyor olmak beni hiç de iyi hissettirmiyor. Hissettiklerim, anladıklarım, bildiklerim ve en nihayetinde yaşadıklarım bir türlü aynı düzlemde buluşmuyor. Yoruldum ve sıkıldım açıkçası.

12 Nisan 2019 Cuma

Suç ve Ceza

Gittikçe sığlaşan bir insan yapısı içindeyiz. Filmlere bakın. Süper kahraman, zombi, fantastik filmlere... Düşünmek hissetmek istemiyor artık insanlar. Görsellik istiyorlar. Hareket istiyorlar. Herşey gibi zamanı da tüketmek...Ve hayatlarının ne kadar sığ olduğunun üzerini örtmek için de biraz şaşırmak istiyorlar. Hani sonu bilinmez her filme başyapıt muamelesi yapıyorlar ya. Hah işte. Tam olarak nedeni bu bence. 

Romantik komedi diye bir tarzın kalmaması da içi boş tercihlerle alakalı. Bu tarz filmlerde kendinizi kalbi kırılan ya da mutlu olan kişiyle özdeşleştirebilirdiniz. Zira kurgu, hikaye, oyunculuk, diyaloglar hepsi insan üzerineydi. Duygular üzerineydi. Empati kurabilirdik. Hani esasoğlanla esaskızın kalbi kırılır. İkisi de harika bir müzik eşliğinde yolda yürürler, pencereden yağan yağmuru izlerler vs... Bilemiyorum belki de insanoğlu hissedemeyeceği duyguların varlığını bilmek istemiyordur. Hayatının ne kadar da sığ olduğunu bu şekilde yüzüne vurulmasına katlanamıyordur. Belki bu nedenle hızlı kamera ve sahne geçişleri olan filmleri tercih ediyorlardır. Düşünsene böyle bir his var. Böyle bir hayal var. Biraz denersin belki biraz  yaşayabilirsin ama bilirsin ki, o var.   Bilemiyorum. Hayat böyle olmamalı.

Dünyanın belki de en ünlü romanı Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sıdır. Bu kitap sadece sadece bir insanın iç dünyasını anlatmaktadır.  Geçenlerde bir "kitap" gördüm. İnstagram, twitter vs "aforizmaları" ve tespitleri sadece birer cümle ile her sayfada yer alıyor. Ve müthiş satıyor. Öyle inanıyorum ki,  Suç ve Ceza bugün yazılsaydı satın alacak insan bulamayabilirdi. Şu an itibariyle 35-45 yaş arasındaki bizlerin tam bir geçiş nesli olduğumuza inanıyorum. İnsanlıktaki bu değişimi en iyi hisseden ve gözlemleyebilen bizleriz. Bizden önceki nesilden okuyup, düşünüp, yazanlar bunları bir şekilde paylaştıklarında karşılık bulabiliyorlardı. Ama şimdiki nesil her şeyi kafasında çözmüş.  Ne yapması nasıl yaşaması gerektiği konusunda kesin hükümleri var. Hiçbir şeyi derinlemesine düşünmemek büyük bir meziyet onlar için. Ne bileyim benim için düşünmemek sorgulamamak büyük bir lükstü. Hani öyle beyinsiz şekilde yaşayabilmek falan. Bu nesil bunu başarmış. Tek fark şu: Onlar bunu bir seçim olarak yapmıyorlar. 

22 Ocak 2019 Salı

Hayat

Bazı insanlarla iletişimimde beni zorlayan şey hayata dair düşündüğümü yazdığımı öğrendiklerinde bunları onlarla paylaşmamı beklemeleri. Bunu yapmadığımda  ise benim gözümden kendilerini yargılamaları üstüne bana bunun nedenini sormaları.
İşin aslı onun hayatı algılamaya dair bir paylaşım yapma arzusu ve derdi yok. Benim de bu durumla ilgili bir derdim yok. Yani insanların hayatı algılamaya dair düşünmesi ve konuşması gibi bir zorunluğu olduğunu düşünmüyorum. Bu onları eksik yapmadığı gibi beni de fazla yapmıyor. Sadece olan var. Olması gereken yok.

Yoruldum ve sıkıldım

Ben bu hayata dair yıllarca okudum, düşündüm, yazdım. Düşüncelerim, çıkarımlarım muhteşem ya da tartışmaz en doğru falan değildi. Sadece...